9 Mayıs 2012 Çarşamba

wow! Sinyali "6EQUJ5"

Bilirsiniz, insanlar bilhassa 60’lı yılların ikinci yarısındaki ay serüveninden sonra uzaya bayağı bir ilgili oldular. Bu konuda yüzlerce binlerce kitap yayınlandı, belgeseller hazırlandı. Uzaylılar geldi-geliyor telâşesi bütün dünyayı sardı. Herkes kendi çapında birer feza uzmanı oldu (Eskiden uzayın adı “feza”. Sonradan ad değişime uğrayarak “uzay” olarak adlandırılıyor).

Hatırlıyorum, rahmetli babam bile havanın açık olduğu bazı yaz geceleri balkona çıkıp havaya dikerdi gözlerini. Kapkara ve devâsâ bir halının üzerine muazzam bir kudretle rastgele serpiştirilmiş izlenimi veren milyonlarca parlak noktanın içinden gözle en iyi seçilenlerinden birkaçını parmağıyla bize göstererek, “Bakın bakın, işte bu Venüs”, yanındaki “Küçükayı”, “Berisindeki yoğun kalabalık da Samanyolu’nun altkenarı” falan şeklinde fevkalâde ilmî (!) çıkarımlarda bulunur, bizleri ağzı açık ayran budalasına çevirirdi. Artık rahmetlinin söylediklerinin kaçı doğruydu, kaçı sallamaydı, bilinmez (Bu konuda bilgimiz yok ya, atış serbest elbet). Halbuki ben ne anlarım Saman”yolu”ndan, bizimkinin bunu söylediği senelerde E-5 kara”yolu” bile daha henüz yok İstanbul’da. O vakitlerdeki ismi “Londra Asfaltı”. Haliyle ne samanyolunun şeritlerini ayırdedebilmem, ne de küçük”ayı”nın kepçe kulaklarını farkedebilmem mümkün, havaya bakıp da...

Bizim ailenin haddinden fazla amatörce ve ara ara ilgilendiği uzay boşluğu kontrollerinden başka, tabi birçok ülkede oldukça profesyonel anlamda takip ve akademik zeminlerde ciddi araştırmalar devam ediyor. Gelişmiş ülkeler konuyla alâkalı başdöndürücü fonlar aktarıyor, bilimsel konferanslar, yayınlar birbiri peşisıra gündemi meşgul ediyor.

69’da uzaya çıkılıp aya inildi ya, artık gerisi de hâliyle gelir hevesiyle bu arada dünya ehâlisinin hatırı sayılır bir kısmı da ellerinde farklı kalite ve ebatta muhtelif teleskoplar ile dandirik gemici dürbünleri olduğu halde gece-gündüz uzay mahlûkatı ve uzay aracı arama peşindeler (Uzay gemilerinin o zamanlardaki ismi de “uçan daire”. Hatta validem bana Salı pazarından tenekeden, üzeri boyayla şekillendirilmiş, kafalarının üzerinde birer çift anteni olan uzaylıların, aracın gûya ön ve yan pencerelerinde resmedildiği bir oyuncak dahi almıştı. Üstünde kırmızı-mavi ampuller falan vardı. Üçüncü günün akşamı bu lânet uçan daire elimi fena halde kesip kanatınca, uzayın derinliklerini değil ama, çöp kutusunun dibini boylamıştı bizim teneke yığını UFO).

Lâkin ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, havada dünyadışı varlıklardan eser yok. O yıllardaki bütün uzaylı görgümüz, bilgimiz gazetelerin üçüncü sayfalarında ara ara çıkan temsili resimler ve kıytırık oyuncaklar üzerine çizili komik şekillerden ibaret. Tabi, birşeyin meraklısı ve ilki olmak başka haslet. Eldeki maddi imkânlar bol olduğu surette, uzay araştırmaları yapmak da o oranda kolaylaşıyor. Başı da doğal olarak Amerika çekiyor. Bunlardan en bilindiği de “SETI Projesi”...

* SETI (Search for Extra-Terrestrial Intelligence = Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması): Dünyadışı bir uygarlıktan ve/veya başka bir gezegenden gelen mesajların varlığının saptanması ve bunun saptanması halinde de incelenmesi amacıyla ön çalışmaları 1960’lı yıllarda ABD tarafından yapılan, daha sonra geliştirilerek 1971’de NASA tarafından başlatılan bir proje bu. Projenin amacı dünyadışı bir uygarlıktan veya uzak bir gezegenden gelen mesajların varlığının saptanması ve varolduklarının anlaşılması halinde de bunların incelenmesiydi (Projeye 2011 yılında son veriliyor. Baktılar, uzaylı-muzaylı havada hakgetire. Paralar cepte kalsın bari kaygısıyla herhalde).

“Big Ear (Büyük Kulak)” adlı sabit bir radyo-teleskop, Ohio’da yüzü uzaya dönük şekilde, dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünü baz alarak, sürekli surette havayı gözlemeye başladı. Amaç; durmaksızın radyo sinyallerini tarayıp kayıt altına almaktı. Böylece uzayın derinliklerinden dünyamıza doğru gelmesi muhtemel olası radyo dalgaları kolaylıkla anlaşılabilecekti. Teleskop gökyüzündeki bir noktayı 72 saniye boyunca tarayabilmekteydi. İlk 36 saniyesinde radyo dalgası maksimuma çıkıyor, 37-72. saniyeler arasında da tekrar düşerek minimuma iniyordu.

Sinyal yoğunlukları, virgülden sonra biner biner artan şekilde işaretlenmekteydi: 0 ilâ 0,999 arası “boşluk”, 1 ilâ 1,999 arası “1” değeriyle, 2,000 ilâ 2,999 arası “2” değeriyle... (9,999’a kadar devam eder), sonrasında da 10,000-10,999 arası “A” harfiyle , 11,000-11,999 arası “B” harfiyle ... 30,000-30,999 arası da “U” harfiyle (yakalayabildiği maksimum bant sınırı) gösterilecek tarzda bir çalışma mantığına sahip iki antenli “Big Ear” çalışmaya başladı. Buradaki yoğunluk, “Parazit/sinyal” oranı olup, 72 saniye boyunca aktarılan sinyallerin ortalaması olarak bir değeri sabitleyerek kaydediyor.

Garibim teleskop yıllaryılı gökyüzünü tarayıp durdu. Tâ ki 15 Ağustos 1977 günü farkettiği bir sinyale kadar da senelerce havada bir şey bulamadı. 15 Ağustos’ta “Big Ear”a, 72 saniye boyunca devam eden bir sinyal akışı oldu. Dr. Jerry Ehman tarafından tespit edilen bu dar bantlı sinyalin dünya dışı ve/veya güneş sistemi dışı kökenli sinyallerden beklenen özelliklere birebir uyduğu hayretle görüldü. Sistemimiz dışındaki bir yıldızdan/gezegenden geldiği kabul edilen, "6EQUJ5" koduyla kayıtlara giren sinyal, haliyle milletin de aklını başından aldı. Medya konuya aşırı ilgi gösterdi. Güneş sitemimiz dışından bize doğru radyo sinyalleri gönderildiği ve uzaylıların bizlerle bir şekilde iletişime geçmekte oldukları konusu gündeme oturdu.

Sinyalin yıldızlararası sinyallerden beklenen özelliklere birebir uymasına çok şaşıran Ehman, bilgisayar çıktısındaki izini daire içine alarak, sayfanın kenarına da tükenmez kalemle "Wow!" (İngilizce hayret ünlemi "vay be!", Türkçeye “Bismillâhirrahmanirrahim, n’oooluyoruz yahu?!” şeklinde de tercüme edilebilir) yazdı. Bu ünlem, daha sonra sinyalin uluslararası ismi haline geldi.

15 Ağustos 1977 tarihli meşhur sinyal grubunun açılımıysa şöyle:

6 = 6 E = 14 Q = 26 U = 30 J = 19 5 = 5

Sinyalin bant genişliği 10 kHz olup, frekansı da 1420,405 MHz'deki hidrojen hattına karşılık gelmektedir. Sinyalin geliş yönü ise; Yay Takımyıldızı'nın "Chi-1 Sagittarii" adlı yıldızının 2.5 derece güneyidir.

Ehman sinyalin geldiği lokasyonu yeniden taradıysa da, bu bölgeden maalesef yeni bir sinyal akışı olmadı. Ancak, o güne kadar oldukça kısır, varla yok arası sinyallerle gününü geçiren büyük kulağın bu tespitindeki sinyalin gerek uzunluğu, gerekse süresi bakımndan dünyadışı bir kaynağa işaret etmekte olduğu üzerine uzun süre kafa yoruldu. “Fermi Paradoksu” yeniden ön plana çıkıp bilimsel çevrelerde kıymetlendi (Bu meşhur paradoksu da artık başka bir vakit anlatırız). Yıldızlararası bir titreşimin güçlenerek dünyaya ulaştığı olasılığı da, gelişmiş bir medeniyetten gönderildiği ihtimali de farklı çevrelerce kabul gördü.

Ehman’ın önceleri bilimadamı şüpheciliğiyle yaklaştığı; yerden uzaya akan güçlü bir sinyalin, uzaydaki bir enkaza rastgele çarparak dünyaya geri yansıması ihtimalini de, sonra yine kendisi çürüttü ve sözkonusu sinyalin boşluktaki bir enkaza çarprak geri gelmesi ihtimalinin neredeyse yok denecek kadar az olduğu sonucuna vardı. Çünkü olası enkazın bu derece bir yansıtma kabiliyetine sahip olması için çok büyük özellikler taşıması gerekmekteydi. Sinyalin geldiği bölge yıllar sonra bile tekrar tekrar tarandı ama o meşhur 72 saniyelik “6EQUJ5” kodunun bir daha izine rastlanamadı. Özellikle wow sinyalinin geliş yönünde 1987, 1989, 1996 ve 1996’da ciddi araştırmalar gerçekleştirildiyse de bir netice alınamadı. “wow!” sinyali de astronomi tarihinde bir muamma olarak kaldı. Artık Allah bilir, bu enteresan sinyal nereden geldi?

Akın KURTOĞLU